ARDINDAN
 

Sezen Aksu

En az herkes kadar sevdim türkülerini, şiirlerini, hayatı bir çırpıda özetleyen sözlerini...

Ama sanırım en çok adaletini sevdim; doğuya, batıya, kimseye yandaş olmadan, ayırmadan, yanımızda ve içimizden biri oluşunu. Doğruya ters düşene verdiği mücadeleyi, başkaldırıyı...

Haksızlığa uğradığı bütün yaşadıklarına karşın yılmadan, kızmadan hatta kırılmadan, insanı ve ona ait tüm değerleri sevip, kollamasını... Mücadele ederken kükreyen sazının, aşkı ve sılayı anlatırkenki narinliğini...


Musa Ağacık

Türkiye halkı, doğudan batıya, kuzeyden güneye bir duygu ve sevgi çağlayanına dönüşerek Aşık Mahzuni Şerif'i, Ulu Piri Hünkar Bektaş Veli'nin makamına türkülerle uğurladı.

Medya, tüm yaşamını insanlığın ortak acılarını dile getirmeye adıyan ve bu uğurda sayısız işkencelere maruz kalan insanlık çığlığı Aşık Mahzuni'ye hak ettiği değeri nedense vermedi!

Sabah akşam 'Meclis'in toplumun gerisinde kaldığını' yazıp duran medyanın kendisi de, bir başka açıdan tıpkı parlamento gibi toplumun gerisindeydi.
Zira, halk kültürümüzün koca çınarı Mahzuni Şerif, bir Asena'nın göbeği kadar bile yankı bulmamıştı Türk basınında!
Topluma ışık tutan gerçek sanatçılarını ES geçen bir medyaya güven duymak mümkün mü?


Ekrem Ataer

" Yüzyılın yetiştirdiği en büyük ustadır Mahzuni. Fakat biz onun yalnızca türkülerini söylüyoruz. Onun yaşamını anlatan gerçek bir belgesel ne zaman çekilecek? Gerçek bir araştırma ne zaman yapılacak? Onun, bu ülkenin Paul Robeson 'u olduğunu ne zaman ve kim anlatacak? Gözlerimiz nemlenerek yalnızca onun türkülerini söylemek, albümlerimizde ona yer vermek tabii ki güzel. Ama gerçek Mahzuni'yi anlatacak derinlemesine araştırmalar ne zaman yapılacak?.. "


İlhan Selçuk

PENCERE

Âşık Mahsuni Şerif İçin...

Her zaman müeddep..
Alçakgönüllü..
Sakin..

Sanki halk ozanı değil de düşünür kimliğindeydi, hikmet üretirdi..

Alevi-Bektaşi geleneğindendi...

Cumhuriyet göreneğindendi..

Ne diyordu:

''- Ben bir Cumhuriyet ozanıyım. Ömrüm vefa ettikçe, bu anlayışımı ölünceye kadar koruyacağımı sanıyorum. İnsanı kıble edinmiş, gönlü kâbe olmuş olanlara, bütün halklara saygıyla bakanlara selam olsun!..''

Mahsuni 'nin elinde üç güzel araç vardı insanlara ulaşabilmek için:

Ses..

Söz..

Saz..

''S'' ile başlayan üç aracın her birini amacına ulaşmak için nasıl da ustalıkla kullanırdı?..,

***

Uzun bir süre Mahsuni 'yi ''Z'' ile dile getiriyordum; benim için ''Mahzuni'' idi..

Yani hüzünlü..

Sanıyordum ki 'Mahzuni' halk dilinde 'Mahsuni' ye dönüşmüş; merak edip kaynaklara başvurunca 'mahsun' un 'güçlendirilmiş' anlamı taşıdığıni öğrendim...

Âşık Mahsuni Şerif !..

'Âşık' tutkun demektir..

Güzelliğe tutkundu Mahsuni Şerif, evrende güzel ne varsa tümüne sevgiyle yaklaşan âşığın mutluluğu da bu felsefeden kaynaklanıyordu...

Nasıl bir felsefeydi bu?..

Asya'da tohumlanıp Anadolu'da mayalandıktan sonra ''enel hak'' ta vurgulanan dünya görüşünü, erenler, Avrupa'ya da taşıdılar...

Aristo 'nun kesenkes mantığını sollayarak Heraklit 'in ırmağında yıkanan insan düşüncesinin inanç coğrafyasında özğürlüge açılışı, Alevi-Bektaşi dünya görüşünde felsefesini bulur...

Nasıl bir özğürlüktür bu?..

Şah Sincan 'in şiirindeki gibi:

''Kuru yerde oturmuş bir rint gördüm

Ne küfür kaydındaydı ne İslam

Ne dünya umurundaydı ne din

Ne hakla mukayyetti, ne hakikatle

Ne tarikata bağlıydı, ne yakıyne

Her iki âlemde bu iş kimin harcı?..''

Kimi ozan yalnız yansıtıcıdır; Âşık Mahsuni Şerif yaratıcıydı; kula kulluk etmeyen, evrensel özğürlüğün âşığı özel deyişiyle hakka yürüdü...

***

Bir milyar iki yüz milyon nüfuslu İslam dünyasında tek laik devlet Anadolu'da kurulabilmişse, hele bu 'Aydınlanma' , sanayileşmemiş bir toplumda, Atatürk 'ün devrimiyle gerçekleşebilmişse, temelinde Alevi-Bektaşi felsefesinin katkısını aramak yanlış olmaz...

Mahsuni Şerif Cumhuriyetçiydi..

Osmanlı'nin bir döneminde hilâfeti Arap ellerinden İstanbul'a taşıyan sultan, 'Sünni padişahı' kisvesine bürününce, devlet Aleviliği sakıncalı saymak yolunda hızlanmıştı. Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti, dinci devleti dışlayan, ama inanç özğürlüğünü içleyen laiklik temeline oturduğu zaman âşıkların yüzü güldü.

Âşıkların cumhuriyetçiliği, lafugüzaf değil, gerçeğin ta kendisidir, gönülden kaynaklanır...


Neşet Ertaş

"Halk çocuğu olarak doğdu, halk çocuğu olarak öldü'' Mahzuni Şerif halk içinde gezen bir ozanımızdı. Halkı yakından tanır, yediği yemekten tutun da çektiği dertlere kadar halkından haberdar olurdu. Halkın sofrasına oturur, tuzundan ve şekerinden tadardı.

Mahzuni okumuş bir insandı; ilerisini gören bir ozandı. Sözünü sakınmaz, yüreğindekini ifade ederdi. Fikirlerini söylediği için kimileri kendisine tepki gösterdi. Herkesi ilgilendiren konulara değindi, takdir edilmesi gerekirken, tekdir edildi.

Halk çocuğu olarak doğdu, halk çocuğu olarak yaşadı, halk çocuğu olarak öldü ve Hakk'a gitti. Hepimiz Allah'tan geldik, yine Allah'a gidiyoruz. Önemli olan yaşadığımız sürece verdiğimiz sevgi ve saygı, birlik ve beraberlik mesajlarıdır.


Ozan Vicdani

Ozan Mahzuni sol ideolojiyi benimsiyordu. Içinde yaşadığı toplum yoksul ve Alevi inancına sahip toplumdu. Bunu şu dizeleriyle türkü yapıp bize bıraktı:

"Üç jandarma bir karakol,

Yumurtası, tavuğu bol

Ne okul var ne düzgün yol,

Aman köyüm dertli köyüm...
"

Sonraki yıllar, halkı uyardığı için devlet Mahzuni'yi takibe aldı. Çünkü çağımızda sömürüye, haksızlığa ve zülme karşı çıkan ilk sazlı üstad Mahzuni idi. 1972'den sonra, birçok sol grup ve şahsiyet onu kendi çevresinde görmek istiyordu. Mahzuni ise demokrasi ve halkların çıkarına uygun çalışmalarına sürdürerek yoluna devam etti. Mahzuni halkların kardeşliğini o zaman da savunuyordu.

1980'de cunta her tarafı kasıp kavurunca bir tek Kürt örgütü hariç, sol-Kürt çoğu teslim oldu. Mahzuni yine susmadı, cuntaya "Dom dom kurşunu" dedi, anlayan anladı, anlamayan yine çattı.

1960'lardan günümüze Türkçe yazan ve okuyan birçok Kürt ve Türk sanatçıya kaynaklık etmiş bir öncü ozandır. Aşık Mahzuni de hata yapmıştır ve bu hatalar onun yaşamını ilgilendirir. Yaşamı sona erdi, geri bıraktığı eserler doğacak olan insanları ilgilendirir.


Dertli Divani

Yunus Derya ölür ise ten ölür canlar ölesi değil. Canlar ölmez bizim inancımıza göre. Mahzuni Şerif de can olduğu için ölmedi o sonsuzluğa intikal etti, sadece aramızdan ayrıldı.

Mahzuni Şerif halkın tercümanı, ozanıydı eserleriyle yaşayacaktır. Evlat baba ilişkimiz vardı. Halk onu Pir Sultanı olarak gördü. Bugün de bu ıspatlandı. Çok yönlü bir insandı.


İlyas Salman

Sevgili dostum üzülmek , üzüldüm demek yetmiyor. Elimizde bir değer vardı, sağlıklı kullanamadık ve onu harcadık. Bizim namusumuza Mahzuni’yi en az seksenbeş yaşına kadar yaşatmak yakışırdı. Nazım Hikmet ne diyor “Elveda dünya merhaba kainat”


Ferhat Tunç

'Örnek aldığım ender insan...'

Çok üzgün olduğumu belirtmeliyim. Dün Ahmet Kaya'nın cenazesinde bu son olsun demiştim, ama sevgili Mahzuni baba bizi yanılttı. Yıllardır çok sevdiğim çok etkilendiğim, çocukluğumda örnek aldığım ender insanlardan birisiydi. Aslında büyük bir tarih, bir yaşam noktalandı.

Çok üzgünüm, tek kelimeyle insanlarımızın, sanatçılarımızın böyle bir bir aramızdan ayrılıp gitmeleri kaçınılmaz olarak beni açıkçası tedirgin ediyor. Çünkü çok fazla insan değiliz bu ülkede.


Mazlum Çimen

Bana hayatı anlatabilen insanların başındaydı, babamdan sonra gelen biridir. Borçluyum. Değerleri korumaktan bahsetmeyeceğim, değerler, zamanda, yani atmosferde tükenmez bir yer bulur. Bu insanlar yüreğimize aşkı ve insanı gömmeselerdi biz zaten ne kadar rahat, ne kadar sorumsuz yaşardık.

Ömrüm boyunca Mahzuni Baba'yı anladığımı anlatmayacağım. Ne kadar anlasam da kendimi anlatmayacağım. Çünkü anlatmak fakirliktir, herkes anlatabilir, ben anlatmayacağım. Önce anlamak gerekir, anlatmak değil. Sebep oldun bana kuşağımla, yarimle, takibimle, ailemle, en önemlisi dostluğunla. Sana teşekkür ediyorum. Bir el bir ele değemez ama en azından sana dokunurum be Mahsuni!

Bütün kuraklığına inat
Seni Urfa'ya dikseler
Yağmurlar mesken edinirdi
Ne mutlu olurdu Urfa


Gam Muzik

Yıldızlar ve Çiçekler Ülkesi'nde Sevgili Ahmet'imizi kucakla bizim yerimize..Işığın ve türkülerinle avunmayı bir kez daha öğrenecek ve seni çook özleyeceğiz..

Bu gün kendimizi yine kimsesiz kalmış hissettik. Yine yandık.Toprağın sana da gülümseyeceğini biliyoruz ya, bu bize yetecek mi, onu bilmiyoruz. Bu ülke, 'ülkemiz' senin mızrabını değil, hatırını kırdı, bunu da biliyoruz..

Paris'teki sürgün evinde Sevgili Ahmet'inle kucaklaşmış, onun yaptığı menemeni mutfak masasında birlikte kaşıklayıp, belki bir bardak şarapta ve hüzünde boğulur gibi olduğunuzu anlatmıştın Gülten'ine.Ve demiştin ki ağlayarak; "Ahmet'in beni uğurlarken balkondan bana el sallayan görüntüsü gitmiyor gözlerimden, içim yanıyor"..

Çok özlemiştin onu. Şimdi huzurlu ol artık. Her birimiz, evimize sığınır gibi sığınacağız türkülerine artık.

Ölüm sana hiç yakışmayacak, sen bu kadar ölümsüzken..

Yine de; "Hosçakal Gözümüz, Özümüz, Türkümüz.. HOSÇAKAL" !


Ozan Sinemi

Halkın vefalı olduğunu Hacıbektaş’da yüzbini aşkın insanı görünce birkez daha anladım. Mahzuni Şerif Cumhuriyet tarihinin en büyük ozanıydı. 1960’lı yıllarda bu halkın karşısına çıktı hiç eğilmeden ozanlık geleneğini en başta sürdürdü. Bir örnek aldık. Törende 500 civarında ozan vardı.


Berrin Sulari

Dedem Aşık Sulari, Mahzuni Şerif’in ustasıydı. Dede dostum. Dedemden sonra Pir Sultan, Davud Sulari ve Mahzuni Şerif’tir benim için. Sonsuza dek yaşatacağız.


* Daha Geniş İçerik İçin Siteye Bilgisayarınızdan Giriş Yapınız.


« BAŞA DÖN