ANILAR
 

Veysel Kaymak

Soldan sağa: Veli San- Gülağ Öz - Veysel Kaymak - Mahzuni Şerif

"...Konser öncesi Sivas’a gitmiştim. Mahzuni’nin tanınmaya başladığı yıllardı. Mahmut Erdal’ı konser öncesi bir büroda dinleme fırsatı bulmuştum. O karşılaşmamızda sesinden ve sazından çok Mahzuni hakkında olumsuz konuşmaları ile aklımda kaldı. Mahzuni’nin o denli ilgi görmesinden rahatsız olduğu anlaşılıyordu. Kısaca Mahmut Erdal’ın Mahzuni’yi kıskandığını düşündüm. Bu durum son zamanlara kadar devam etti sanırım.

Konser, bir sinemada yapıldı. Mahzuni programın sonlarına doğru sahneye çıktı. Ufak tefek bir yapısı vardı. Astsubaylıktan ayrılmış diyorlardı. Sesi ve sazına gelince, dinleyenleri neredeyse büyülemişti. O günlerde yeni söylemeye başladığı “Niye Küstün Antep Maraş İlleri” türküsü beni çok etkilemişti.

Söze Pir Sultan’la başladı. Pir Sultan’ı örnek aldığını, bu nedenle Sivas’ta konser vermekten mutlu olduğunu söyledi.

Mahzuni’yi ilk kez orada tanımış, ben de birçokları gibi hayran olmuştum."...

VEYSEL KAYMAK / ALEVİYOL - 22.05.2003


Şevket

Saygı değer Mahsuni Şerif'i saygıyla anıyorum. Allahtan rahmet diliyorum.

Kendisiyle Ankara'da özel bir ses kayıt stüdyosunda sohbetim oldu. Ve bu sohbeti anlatmak istiyorum.

Ben ile bir öğretmen arkadaşım orada ses kaydı yapıyorduk. Öğretmen arkadaşım aynı zamanda ses sanatçısı idi ve kaset yapıyordu. O anda Mahsuni hocam stüdyoya geldi. Çok güzel bir şekilde bize selam verdi. Ve oturduk. Öğretmen arkadaşım aynı zamanda devrimci bir dosttu ve sohbet etmeyi çok severdi.

Mahsuni hocaya sordu: ''Hocam dedi, senin bektaşi olmadığını duydum, bektaşi olmadığın halde sen nasıl devrimci oluyorsun?''

Mahsuni hoca döndü ona dediki: ''Oğlum sen ne iş yapıyorsun?''

Arkadaşım: ''Ben Hacettepe mezunu matematik öğretmeniyim dedi.''

Mahsuni hoca tekrar arkaşıma dönüp: ''Oğlum sen okumuşsun ama adam olamamışsın! Yani devrimci olabilmek için alevi mi olmak gerekir.'' demişti.

O anı hiç bir zaman unutamıyorum.

Selam ve saygılar.

ŞEVKET


Miyase İlknur


Elif Ana

Mahzuni’nin yaşamında önünde secde ettiği üç vardı. Şakir ve Cırık Baba, onu yetiştiren elh-i kamiller olarak ölene kadar ondan sevgi ve saygı gördüler. Pulyanlı Elif Ana da Mahzuni’nin taparcasına sevdiği bir başka kamil insandı.

Elif Ana’nın oğlu Mehmet’ten ve Mahzuni şerif’in eşinden dinlenen bir tanışma öyküsü:

Kışın en amansız geçtiği 1970’li yılların başında Gaziantep’te ikamet eden Mahzuni şerif, Başpınar’a gideceklerini söyleyerek eşini gece yarısı arabaya bindirir. Ancak ozan, direksiyonu Maraş yönünü doğru çevirmiştir. Elbistan’a vardıklarında tek tük karşılaştığı insanlara Pulyan köyünün yolunu sorduğunda eşi onun Elif Ana’ya gideceğini anlamıştır. Saat gece yarısını çoktan geçmiş, dışarıda amansız bir tipi başlamıştır.

Aynı saatlerde Pulyan köyünde de Elif Ana aniden yataktan fırlamış ve oğullarını uyandırıp gelen misafir için hazırlık yapılmasını istemiştir. Çocukları ve gelinleri Elif Ana’nın bu hallerini bildiklerinden hemen kal kıp sobayı yakmış, bir koç kesip yemek için ateşe koymuşlardır bile.

Çocukları: “- Ana gelen kim?” diye sorduklarında

Elif Ana: “- Antep’ten yana bir deli geliyor, neredeyse varmak üzeredir.” der.

Mahzuni ile eşi Pulyan’a vardıklarında lambası yanan tek bir ev görüp yönlerini o yana çevirirler.

Kapıyı çalıp tam “Elif Ana’nın evi hangisi?” diye soracak olurlar ki, kapıyı Elif Ana’nın bizzat kendisi açar. “Gel bakalım be hey deli, seni bekliyordum gir içeri.” diyerek Mahzuni’yi buyur eder. İçeri giren Mahzuni, sofranın hazırlandığını görünce Elif Ana’nın dizlerine kapanarak niyaz eder.

 

Kaynak: Miyase İLKNUR


Şentürk Usta


Şentürk Usta

...Mahzuni Şerif’le ilgili de bir hatırası var Şentürk Usta’nın. 90’ların sonu, Zara’daki atölyenin bir köşesinde kaset sattığı günler… Hakan Taşıyan çok satıyor o ara, bir koli kaset bir haftada tükeniyor. Mahzuni Şerif’in kaseti ise iki üç tane ancak gidiyor.

Ankara’da karşılaştıklarında bu konudan bahsediyor ona; “Baba” diyor, “Hakan Taşıyan gibi bir parça yazamıyor musun sen de?” Rahmetli Mahzuni, söyle bir bakıyor ve “Başkan sen onlara bakma.” diyor, “Onlar kalitesiz ampul gibidir, takarsın parlar ama hemen patlar. Onların imalatını yapan sonra dönüp tamiratini yapamaz. Bizim için önemli olan, elli-yüz sene sonraya ışık saçmak.

 

Kaynak: Ülkü Özel Akagündüz - Aksiyon Dergisi

 


Ali Balkız

Son on yıl içinde Hakka yürümüş dostlarımız: Aziz Nesin, Behçet Aysan, Asaf Koçak, Savaş Yurttaş, Kemal Bayram, İzzet Kılıçlı, Mustafa Ekmekçi, Asım Bezirci, Nehar Tüblek, Nida Tüfekçi, Hasret Gültekin, Nejat Birdoğan'ın üç-beş cümleden oluşan duyguları ve imzaları var anı defterimde… Ve son olarak da Mahzuni Şerif’in...

04.09.1990 tarihinde, yani bir sonbahar günü, Mahzuni şunları yazmış o anı defterime:

''Baharın en güzeli
Kardelen rüzgarının estiği
Fırtınanın küstüğü zamandır.
Ne mutlu o rüzgara
Dost diye esmiş
Ne güzel, o gönül
Kötüye küsmüş.''

Bu dizelerden sonra bir cümle daha eklemiş Mahzuni. O cümle şu: ''Unutmayan unutulmaz.''

Sevgili Mahzuni'yi, ''Baharın en güzeli, kardelen rüzgarının estiği'' diye tanımladığı bir ilkbahar günü yolcu ettik. 17 Mayıs 2002 günü... Bu hafta sonu Berçenek'te bir kez daha dostlarının arasında olacak.

...

ALİ BALKIZ / Evrensel - 24 Temmuz 2009

 


Ali Yakar


Ali Yakar ile. Sene 1971 Ankara gençlik parkı

Hakka yürüyen değerli dost Mahsuni Şerif ile tanışmamız 1970 yılında Almanya'nın Duisburg şehrinde gerçekleşti. Şehir merkezinde Falkstr de olan okul salonunda düzenlenen konsere o gün bende Aşık Ali Yakar olarak aynı sahneyi O nunla paylaştım.

Daha sonra Aşık Mahsuni Şerif' le 1971 yılında Ankara gençlik parkında beraberdim, saçları üç numaraya vurulmuş Antepten mapustan yeni çıkmıştı. Konsere çıkacaktı, çok perişandı morali alt üst olmuştu. O gün konserden sonrada beraber olduk,mapushane anılarını anlattı.

Daha sonra yine Almanya'da Köln,Dortmund,Dormagen ve daha bir çok gecelerde beraber olduk. Bir çok ev muhabbetlerinde beraberliğimiz oldu, tanıdığım insanların içinde yeri bambaşkaydı ve halada öyle, buradan kendisini rahmetle anıyor anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Sizleri Sitem '' www.dostdilinden.com " a Davet Ediyorum.

 


Aydın Güçkıran

14 ekim 1973 tarihinde gaziantep' de şahveli mahallesinde oturduğumuzda, seçim sonuçlarını dinlemek için kırkayak kahvesine gidiyordum. Giderken mehmet doğanın oğlu haydar'ı da almak için evlerine uğradım. Bir baktım ki içeride Mahzuni baba, Davut sulari, Mehmet amca masayı kurmuşlar sazlarını konuşturuyorlar. Hepsi babamın dostuydu. Babam vurulduğunda Mahzuni baba bir türkü yazmış söylemişti, plak çıkarmıştı.

Girdim ellerini öptüm. Bir iki saat dinledim. Orada Mahzuni baba hiç daha önce duymadığım bir türkü söylemişti. Seçim gecesine de tam uymuştu. Gencim o zaman kolay şiir ezberliyorum 8-9 kıta olan bu türküyü o söylerken ben ezberledim. Yıllarca aklımdaydı arada bir mırıldanırdım.

Aklımda kalan ancak aşağıdaki dörtlüklerdir.

...
ey erenler ey gaziler
yürüyelim dizi dizi
fakirin bağrı sızılar
yürüyelim dizi dizi
yürüyelim dizi dizi
burjuvazi itleri görsün bizi

meydanda merdan olalım
sakın ha mervan olalım
bir ile bin can olalım
yürüyelim dizi dizi
yürüyelim dizi dizi
burjuvazi itleri görsün bizi

yıkılsın mervanın tahtı
böyle miydi bize ahdı
işte geldi hesap vakti
yürüyelim dizi dizi
yürüyelim dizi dizi
burjuvazi itleri görsün bizi
...

- '' Baba bunu ne zaman plak yaparsın?'' diye sorduğumda. Ancak yılar sonra anlayabileceğim şu cevabı verdi;

- "bunu yapmayayım oğlum artık çekilecek tırnağım kalmadı."


Siz mahzuni severlerle paylaşmak istedim.

Bu O'nu son görüşümdü. Işığı yolumuzu aydınlatsın...

 

Aydın Güçkıran


Hacı Cırık



" SIRAT KÖPRÜSÜ "

Köyümüzün değerli insanlarından bektaşi olan SOFU baba'nın çocuklarından Ali, biz ona Cin Ali deriz. Ne olduğu bilinmez, köyümüze sonradan gelen 'civcikler'den arkadaş edinir, namazlı oruçlu 'hoca' olurdu. Birkaç yarım arapçası ile hocalık taslar, ezan okumaya başlardı.

Köylü pek önem vermezdi onun bu haline. Köy odalarında ve çeşme başlarındaki sohbetlere de karışırdı. Toplum onun bu konuşmalarını dinler ama itibar etmezlerdi.

Bizim kapının önünde söğüt ağaçları vardı, etrafı hafif çimen çayırdı. Buraya köy yaşlıları oturur uzun süren sohbetler yapardı. Benim görevim bu insanlara ayran veya soğuk su getirmek, onlara hizmette bulunmaktı.

Mahzuni bu sohbetlerde dedem Memet' in (Memet Kaya) yanında oturur söze sohbete katılırdı. Cemaat O' nu sevdiği için konuşmalarını beğeniyle dinlerlerdi. Dini, siyasi, askerlik veya köyün gidişatı konuşulurdu. Mahzuni arapçayı da iyi bildiği için bu gibi sohbetlerde bizlerden daha şanslı bir konumdaydı.

O gün konu 'sırat köprüsü' idi: Sünni, aptestli ve namazlı bir müslümanın vede alevilerin bu köprüyü geçme durumları daha sonra kimlerin geçebileceği konusu. Mahzuni dinlemesini iyi bilen biriydi.

Cin Ali hoca konuşmasını, Alevilerin Allah'ın azabından kurtulmayacaklarını ve altında coşkun bir suyun aktığı kıldan ince kılıçtan keskin 'sırat köprüsü'nü kesinlikle geçemeyeceklerini vurgulayarak bağladı.

Mahzuni bu hocanın ezan okumasını taklit ederdi, sünni köylüler Mahzuni'nin sesini hocanınkinden ayırtetmekte zorlandıklarından bu taklite kızarlardı. Ama Mahzuni yapacağını yine yapardı. Bu nedenle hoca Mahzuni'ye hayli kızgındı.

Hoca konuşmasını bitirdiğinde Mahzuni:

Hocam bir kaç sorum var dedi.

Hoca O' na:

Sor bakalım iblis diliyin altında yine ne var?

Mahzuni:

Bu 'sırat köprüsü' nün altındaki suyun kaynağı var mı?

Hoca:

Elbette var. Hemide gürgür kaynar, Allah'ın hikmeti o durmaz! Kaynağından çıkar durmadan akar.

Mahzuni:

Peki hocam. Ben günahkarım köprü kıldan ince kılıçtan keskin. Ben o köprüden geçemem. Öbür dünyada ölüm diye bir şey de yokmuş, hayat ebedi imiş. Öyleyse ben suyun gözünü dolaşır oradan öbür tarafa geçer ve öyle 'cennet' e giderim.

Cin Ali hoca sinirle ayaklanıp tüm cemaat'a:

- " Siz bu çocuğun sapık sözlerini dinlerseniz sizin yeriniz 'cehennem' in dibi olur! " dedikten sonra aramızdan hızla uzaklaştı.

Oradaki yaşlılar Mahzuni' ye:

- ''Oğlum seni konuşturan konuşturuyor. Sen çok büyük adam olursun.'' demişlerdi.

Hacı Cırık

 


* Daha Geniş İçerik İçin Siteye Bilgisayarınızdan Giriş Yapınız.


« BAŞA DÖN